NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
بْنُ
عُيَيْنَةَ
عَنْ إِبْرَاهِيمَ
بْنِ
عُقْبَةَ
عَنْ
كُرَيْبٍ عَنْ
ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ كَانَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ بِالرَّوْحَاءِ
فَلَقِيَ
رَكْبًا
فَسَلَّمَ
عَلَيْهِمْ
قَالَ مَنْ
الْقَوْمُ
فَقَالُوا
الْمُسْلِمُونَ
فَقَالُوا
فَمَنْ
أَنْتُمْ
قَالُوا رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَفَزِعَتْ
امْرَأَةٌ
فَأَخَذَتْ بِعَضُدِ
صَبِيٍّ
فَأَخْرَجَتْهُ
مِنْ مِحَفَّتِهَا
قَالَتْ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ هَلْ
لِهَذَا
حَجٌّ قَالَ
نَعَمْ
وَلَكِ أَجْرٌ
İbn Abbâs'dan; demiştir
ki:
Resûlullah (s.a.v.)
Ravhâ'da bulunuyordu. Bir deve kervanına rastlayarak onlara selam verdi ve;
"Siz kimsiniz?" dedi. (Onlar da);
Müslümanlarız, cevabını
verdiler ve;
Sen kimsin? dediler.
(Resûlullah (s.a.v.)'in yanında
bulunan) sahabiler de,
"Resûlullah"
diye cevap verdiler.
Bunun üzerine bir kadın
(fırsatı kaçıracağından) korktu (koşarak gitti), bir çocuğun pazusundan tutup
kendi tahtırevanından çıkardı ve;
Ey Allah'ın Resûlu,
bunun için de hac (sevabı) var mıdır? dedi. (Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de);
"Evet, senin içinde
ecir vardır" buyurdu.
İzah:
Müslim, hac, Ahmed b.
Hanbel 1-219
Metinde geçen
"ravhâ" kelimesi, Medine-i Munevvere'ye otuz altı mil
uzaklıkta bulunan bir yerin
ismidir.Kadı Iyâz "ihtimal bu karşılaşma geceleyin olmuş da
Resûlullah (s.a.v.)'ı tanıyamamışlar, yahut gündüz olmuş fakat onu daha evvel
görmedikleri için bilememişlerdir." diyor.
Metindeki
"evet" kelimesi, "Evet bu çocuk için de hac sevabı vardır. Fakat
bu hac, baliğ olduğu zaman üzerine farz kılınacak olan hac yerine geçmez.
Şimdiki yapacağı hac nafile bir hacdır. Nasıl ki çocuk daha baliğ olmadan namaz
kılmaya teşvik edilir ve bu kıldığı namazın sevabı hem çocuğa hem de onu teşvik
eden kimseye yazılırsa, bu da aynen öyledir," anlamına gelmektedir.
Metinde geçen "senin için de ecir vardır," sözü de; "çocuğun hac
etmesini sağlayan kişiye de çocuğu taşıdığı-ve ihramhya kaçınılması lâzım gelen
şeylerden koruyarak ona ihramlı muamelesi yaptırdığı için sevap vardır."
anlamına gelmektedir.
Bu hadis-i şerif,
mümeyyiz olmasa bile çocuğun yaptığı haccın sahîh olduğuna, mümeyyiz olmayan
çocuğun velisinin, onun yerine ihrama girebileceğine ve ihramdan
çıkabileceğine ve yine onun yerine telbiye getirebileceğine, ona tavaf ve sa'y
yaptırıp Arafat'ta durdurabileceğine ve taşlan onun yerine atabileceğine bir
delildir. İmâm Mâlik, Şafiî Ahmed ve ulemânın büyük çoğunluğu ve Hanefî
ulemâsı bu görüştedir. Hanefi ulema-sındanıAllâme İbn Abidîn
"ReddıTl-muhtâr" isimli meşhur eserinde Sabi ve mecnûna babası hac
yaptırabilir. Babalarının bunlar adına ihrama girmeleri, bunların bizzat
kendilerinin girmeleri gibidir. Çünkü bunlar âcizdir," demektedir.
Bu görüşte olan
ulemânın dayanağı konumuzu teşkil eden Ebû Dâ-vûd hadisinden başka, es-Sâib b.
Yezîd'in rivayet ettiği; "Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Veda Hacci'nda
(babam ve annem tarafından) hacca götürüldüm. O zaman yedi
yaşındaydım."[Buhârî, Cezâu's-sayd] anlamındaki hadisle Hz. CaRr'den
rivayet edilen şu hadis-i şeriftir: "Biz Resûlullah (s.a.v.) ile hacca
gitmiştik (yanlarımızda) kadınlarla çocuklar da vardı. (Taşları) onların yerine
biz attık."[İbn Mâce, Menâsik]
Çocuğun yaptığı hac
kabul olmakla beraber bu hac nafile bir hac olmaktan öteye gidemez. İleride
çocuk baliğ olunca üzerine farz olan haccm yerini tutamaz. Çünkü İmam Ahmed'in
bu konuda rivayet ettiği şöyle bir hadis-i şerif vardır. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)
buyurdu ki: "Bir çocuğa ailesi hac yaptırır da sonra o çocuk ölecek
olursa, o hac sahihtir. Fakat bu hacdan sonra çocuk yaşayıp da bâlig olursa, o
zaman üzerine yeniden hac yapmak gerekir."[Bk. es-Sa'âti,
el-Fethu'r-Rabbânî XI, 30.]
Davud-i Zâhirî'ye ve
taraftarlarına göre ise, bir çocuk bulûğ çağına girmeden haccedecek olursa, bu hac
onun için yeterlidir. İleride bulûğa erince bir hac daha yapması gerekmez.
Zahirî uleması konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisinin bu görüşlerine bir
delil teşkil ettiğini söylemiş-lerse de, gerçekte Ebû Dâvûd hadisinden böyle
bir mânâ çıkarmak mümkün olmadığı gibi İmâm Ahmed'in rivayet ettiği hadis-i
şerif Zahirîlerin bu konuda yanıldıklarını en açık bir şekilde ortaya koyan
büyük ve yeterli bir delildir.
Şevkânî'nin
Neylü'l-Evtâr'daki beyânına göre İbn Battal, "hac eden bir çocuğun bu
haccının nafile bir hac olarak kabul edildiğine ve bulûğ cağına erinceye kadar
üzerine bir hac daha gerekmeyeceğine dair fakîhlerin ittifak ettiklerini"
söylemiştir. Hanefi imamlarından Tahâvî de metinde geçen "evet"
sözünün "hac eden bir çocuğun üzerine bir daha haccın farz
olmayacağı" anlamına gelemeyeceği ancak bu sözün "hac eden bir
çocuğun bir daha haccetmesi gerekmez" diyen kimselerin aleyhine bir hüccet
teşkil ettiğini, çünkü bu metnin râvisi İbn Abbâs'ın bizzat kendisinin "Ailesi
tarafından hac yaptırılan bir çocuğun bulûğ çağına erişince bir hac daha
yapması gerektiği" görüşünde olduğunu söylemiş ve bütün bu hadis-i
şeriflerden şöyle bir neticeye varılabileceğini ifâde etmiştir: "Çocuğun
yaptığı hac bulûğa erdiği zaman yapması gereken haccın yerine geçemez. Bu açık
bir gerçektir ve bu mevzudaki bütün delillerin aralarındaki ortak noktayı
bulmak için kabul edilmesi gereken bir neticedir."
Ancak hac esnasında
ihramlı iken mükellef bir kimse için lâzım gelen her türlü ceza çocuk için de
söz konusudur. Bu itibarla o hac esnasında herhangi bir cezayı gerektiren bir
fiili işleyen çocuğun cezası, gerek fidye, kurban ve gerekse av cezası olarak o
çocuğun velisi üzerinedir.
Hattâbî'ye göre ise,
hacca giden bir çocuğun yürümeye gücü yetmiyorsa, o çocuğu taşıyarak Arafat'a
götürmek, tavaf ettirmek ve sa'y ettirmek ve hacla ilgili fiillerde ona
yardımcı olmak sünnettir. Deli -eğer kendine gelmesinden ümit kesilmişse-
çocuk hükmündedir. Haccı ifâ ederken işlemiş olduğu bir hatayı telâfi etmesi
gerektiği gibi, eğer bir av avlayacak olursa büyük adam gibi ona da ceza lâzım
gelir. Bundan velisi mes'ûl tutulur. Bazı Iraklılar çocuğu hacca götürmenin
caiz olmadığını söylüyor-larsa da bu söze itibar edilemez. Çünkü bu konuda
itibar edilmesi gereken bir esas varsa, o da sünnettir.
Şurasını unutmamak
gerekir ki, çocuğun haccı ile ilgili olarak naklettiğimiz bütün bu hükümler
mümeyyiz olmayan küçük çocuk hakkındadır. Mümeyyiz olan çocuğa velîsi izin
verir ve çocuk kendisi ihrama girer. Velisinin izni olmadan çocuk ihrama girer
yahut onun namına veli niyet ederse, esas olan kavle göre, hac sahîh değildir.
Mümeyyiz olmayan çocuk için velînin ihrama girmesi, kalbiyle bu çocuğu
ihranılandırdım diye niyet etmek 'suretiyle olur. İmâm A'zam'ın; "çocuğun
haccı sahîh değildir" dediği rivayet olunmuştur. Kaadî İyâz diyor ki:
"çocuklara hac ettirmenin cevazı hususunda ulema arasında ihtilâf yoktur.
Bunu yalnız bid'at taifelerinden biri caiz görmemişse de onların kavillerine
itibar olunmaz. Hatta bu kavil Nebi (s.a.v.) ile ashabının fiilleri ve keza
icma-ı ümmetle reddedilmiştir. Ebû Hanife'nin hilafı, çocuğun haccı mün'akıd
olup da üzerine hac ahkâmı ve fidye, ceza kurbanı gibi mükelleflere mahsus şâir
ahkâmın terettüp edip etmemesi hususundadır. Ebû Hanife bunların hiç birini
kabul etmiyor ve çocuğun fidye ve sâireyi icâb edecek hallerden
sakındırılmasının alıştırmak için yapıldığını söylüyor. Cumhur ise; bu hususta
çocuğa hac ahkâmı carîdir. Onun haccı nafile olarak mün'akiddir, diyorlar.
Çünkü Nebi (s.a.v.) çocuğun haccını takrir buyurmuştur. Ulema bu haccın çocuk
baliğ olduktan sonra farz olarak hac yerini tutmayacağında müttefiktirler.
Yalnız bir fırka şuzûz göstererek çocuğun haccı, farz olan hac yerini tutar
demişlerse de ulema bunların kavillerine iltifat etmemişlerdir.[A. Davudoğlu,
Sahlh-i Müslim Tercüme şerhi, VII, 77.]
Hanefî ulemâsına göre
çocuk bir yasağı çiğneyecek olursa, bundan dolayı velisine de kendisine de dem
lâzım gelmez. Mâlikî ulemasına göre çocuğun ihramlı iken elbise giymesinin ve
güzel koku sürünmesinin fidyesi velisi üzerinedir.
Çocuk av avlayacak
olursa iki durum vardır:
1. Eğer çocuk bu avı
harem sahasının dışında avlamışsa bu avın cezası kayıtsız şartsız veli
üzerinedir.
2. Harem dahilindeki
avın cezası da ikiye ayrılır:
a. Eğer çocuk yalnız
bırakıldığı zaman kaybolacağından korkulmayacak durumda ise, bu çocuğun
avladığı avın cezasından velisi sorumludur.
b. Eğer çocuk yalnız
bırakılınca kaybolacağından korkulacak durumda ise, çocuğun avladığı avın
bedeli çocuğun kendi malından ödenir.
Şafiî ulemâsına göre
ise, mümeyyiz olmayan çocuk bir yasağı çiğneyecek olursa, hiçbir ceza lâzım
gelmez. Fakat mümeyyiz olan bir çocuk bir yasağı çiğneyecek olursa cezası
velisi üzerinedir. Eğer bu yasağı çiğnemesine vasıta olan birisi varsa bu
cezasının sorumluluğunu o kimse yüklenir.
Hanbelî ulemasına göre
çocuğun nafakası ile birlikte çiğnemiş olduğu yasakların keffareti de velisi
üzerinedir.